
Bu makale, Dünya Politikası Enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya dayanarak hazırlandı.
Bazı Avrupa ülkelerinin Ukrayna’da meydana gelen olaylar ve “Onur Devrimi” sonuçları hakkında karışık tutumlarının olduğu apaçık ortada.
Rusya-Ukrayna çatışmasında karışık tutumu olan ülkelere “Russia’s understanders” (yani, “Rusya’yı anlayanlar”) deniyor. Rusya’nın Ukrayna’da yaptıkları için hoş görülü davranış gösterdikleri için toplum ve bazı bilirkişiler tarafından suçlanan Fransa-İtalya-İspanya üçlüsü de bu listeye dahildir.
Bu düşüncenin ne kadar doğru olduğunu anlamaya çalıştık.
Madrid, Paris ve Roma’nın tutumu, AB’nin Rusya’ya ilişkin tutarlı politikası için çok önemlidir. Bu yüzden bu ülkeler hakkında ortaya çıkan şüpheler, gerçeğe ne kadar yakın olduğunu ve bu durumun nasıl değiştirileceğini anlamak çok önemlidir.
Siyasi liderlerin sırf resmi açıklamalarına bakılırsa, Fransa, İtalya ve İspanya’nın Ukrayna’ya dost olduğunu bile düşünebiliriz.
Kamuoyu da bunu doğruluyor. İspanya, İtalya ve Fransa vatandaşları, Rusya’yı daha iyi tanıdıklarına rağmen Ukrayna’ya daha çok sempati duymaktalardır.
En son transatlantik eğilimler araştırması, Fransa, İtalya ve İspanya’nın Rusya ile anlaşmazlığa neden olsalar bile Ukrayna’ya ekonomik ve siyasi yardım etmek istediklerini göstermektedir (Fransa – %58 “evet” – %38 “hayır”; İtalya – %52 “evet” – %39 “hayır”; İspanya – %48 “evet” – %43 “hayır”).
Buna rağmen bu ülkelerin Ukrayna taraflı tutumunu şüpheye götüren önemli sebepler olmalı.
İtalya ile ilgili şüpheler, Ukrayna’da meydana gelen olaylardan dolayı Rusya’ya karşı yaptırımlar hakkında Roma’nın skeptik tutumunu hesaba katarak ortaya çıkıyor. Fransa’ya gelince, “Mistral” gemileriyle ilgili anlaşması hem Kiev’in içinde, hem de dışında çok fazla öfke uyandırıyor. Aynı zamanda İspanya’nın, kendi vatandaşlarının Rusya taraflı isyancıların tarafında oldukları için başta Rusyayı cezalandırmak istemediğini Ukrayna fark etti.
Madrid, Paris ve Roma’nın tutumunu daha iyi anlayabilmek için şunları hatırlamanız lazım: Ukrayna hakkında kamuoyunu dört önemli faktör etkilemektedir: tarihi miras, “meşru menfaatler”, antiamerikancılık ve finansal faktör.
Tarihi miras
İtalya, İspanya ve Fransa toplumları Ukrayna’yı az bir zaman önce keşfetmeye başladılar. Bu süreç kısmen Turuncu Devrimden sonra başladı ve Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla derinleşti.
AB’nin bu üç ülkesi, eski Sovyet Cumhuriyetlerini pek iyi bilmedikleri için Ukrayna konusu daha önce ciddi bir anlam kazanmamıştır.
Ukrayna’nın aksine Rusya, Sovyet İmparatorluğun merkezi olarak onyıllarca bölgedeki tek muhatap olarak yer alıyordu.
Vladimir Putin ile Silvio Berlusconi arasındaki dostluk, Nicolas Sarkozy’nin ve İspanya kralı I.Juan Carlos’un olumlu tavırları, bu ülkelerin hükümetlerinin yakın geçmişte Rusya Federasyonuna komşularına nazaran çok daha farklı davranmalarına sebep olmuştur.
Bu yüzden tarihsel yönden Rusya’nın İtalya, Fransa ve İspanya ile sıkı ilişkisi, bu ülkelerin yeni bağımsız devletlerin tarih boyunca Rusya’nın parçası olduğunu düşünmekten başka bir şey yapamadıklarını bize açıklıyor.
“Meşru menfaatler”
Bu ülkeler ile Rusya arasındaki ilişkilerin kurulması için coğrafya çok önem taşımaktadır: Doğu Avrupa bölgesini etkilemek için rekabetleri yoktur.
Fransa’nın jeopolitik menfaatleri geleneksel olarak Güney Avrupa, Magrip ülkeleri, Afrika ve Yakın Doğu’daydı. İspanya, Franko’nun iktidarı süresince izole edildikten sonra her zaman Latin Amerika ve Kuzey Afrika ülkelerinde odaklanıyordu. İtalya ise daha mütevazi dış politikasına sahip olup, sadece Akdeniz bölgesi ve Yakın Doğu’da bazı menfaatleri vardı.
Bu Avrupa ülkelerinden hiç biri, kendi menfaatleri, ulusal güvenliği veya toprak bütünlüğü için Rusya tarafından tehdit duymadı.
Ayrıca, son yirmi yılda Rusya’nın eski Sovyet Birliği ülkelerine hala çok büyük etkisinin kalması, Rusya’nın bu bölgede “meşru menfaatleri”nin olmasına ilişkin birçok Avrupa başkentlerini ikna etmiştir.
Sonuç olarak, Paris, Madrid ve Roma, eski SSCB alanını kendi yasal nüfuz sahası olarak kabul eden Rusya’nın düşüncesini kavrayıp benimsemişler.
Bu ülkelerin toplumu, sözle “meşru menfaatlere” dahil olan yasadışı Kırım ilhakını değerlendirirken, Kremlin’in kanıt olarak gösterdiği “Kırım’da her zaman sadece Rusların yaşaması”nı kabul edip, Kırım’ın sakinlerinin Ukrayna vatandaşları olduklarını, Ukrayna’da “Rusça konuşma”nın “Rus taraflı olma” anlamına gelmediğini görmezden gelmişler.
Özellikle Madrid’in olumsuz tepkisini hesaba katarsak, bu üç ülkenin yönetiminin ilhakı kabul ettikleri anlamına gelmez. Daha çok sözsüz onaydan bahsedebiliriz.
Antiamerikancılık
Bir ortak özellik daha – farklı faktörlerden doğmuş olsa da, bahsedilen üç ülkede güçlü antiamerikancılık eğilimleri mevcuttur.
Şöyle ki, İtalya ve Fransa’da bu eğilimler, güçlü solcular ve “Kuzey Ligi” ve “Ulusal Cephe” gibi yeni ultra-sağcı partiler tarafından oluşturuluyor, İspanya’da ise XIX.yüzyılında ABD lehine kaybedilen Küba halen hatırlanıyor.
Rusya’ya sadık kalan bu ülkelerin devlet adamlarının destekledikleri antiamerikancılığın yanında, güçlü antiamerikancılık eğilimleri, tek kutupluluktan, ABD etkisinden kurtulup, sözle ABD’nin oluşturduğu uluslararası kaosu bitirme isteğine dayanmaktadır.
Rusya’nın antiamerikancılık anlatısına bakılırsa, sık sık ABD’ye yapılan muhalefet, Moskova’ya verilen desteği çağrıştırmaya başlıyor.
“Düşmanımın düşmanı dostumdur” inancı apaçıktır, fakat bazı Batı Avrupa elitlerinin “Euromaidan”ı Ukrayna toplumunun samimi bağımsız tepkisi olduğunu anlamaları mümkün görünmüyor.
Antiamerikancılığın yanında ultra-sağ ve sol partilerin başarısını Avrupa septisizminin, aşırı derecede muhafazakar eğilimlerinin yayılması ve Putin’in güçlü liderlik özellikleri yanında Avrupa politikacılarının arasında lider eksikliği ile açıklayabiliriz.
Avrupa ultra-sağcı partilerinin Putin’in muhafazakar mesajlarına (özellikle milliyetçi ve homofobi) destek vermeleri, solcu partilerinin antiamerikancılığa kapılması, doğrudan Ukrayna’yla bağlantılı olmasa da fiilen Rusya’nın politikasını onaylamaları için olumlu temel oluşturur.
Finansal faktör
Finans konusu AB ülkeleri için çok önemli olup, kendileri de Rusya’ya uyguladıkları yaptırımlardan zarar görüyorlar.
Şimdi zararlarını tam hesaplayamazsak ta, ön değerlendirmelere göre milyarlar Euro söz konusudur. En ağır yük mutlak göstergelerde Almanya’ya düşmekte, nüfus başına hesaplandığında ise Litvanya’ya düşmektedir. Bu yüzden bazı AB ülkelerinin yaptırımları kaldırmak için anlaşmak istedikleri anlaşılır bir şey.
Fransa ve İtalya (daha az İspanya), Rusya’nın önemli ekonomik ortaklarıdır.
Ayrıca tüm bu görüşmelere önceden yapılan ticari anlaşmalar etkilemektedir. Fransa’nın Rusya’ya iki adet “Mistral” tipi geminin satış kontratı, çok karlı bir iş anlaşmasıdır. Bu yüzden Paris, Rusya sardırısının kabulünü geciktirdi. Hatırlatalım ki, AB Davranış Yasasında silahların ihracatına ilişkin “potansiyel alıcının silahları başka bir ülkeye karşı saldırı yapma veya toprak isteklerini güçle savunma amacıyla kullanabilme riski mevcutsa üye devletler ihracat ruhsatını vermezler” maddesi bulunmaktadır.
Henüz alenen onaylanmamış, ancak Dünya Politikası Enstitüsünün kendi kaynaklarından öğrendiği bir başka olay daha – son aylarda “Gazprom” İtalya’ya %10 gaz indirimini teklif etmiş, “al veya öde” prensibini de iptal etmiştir.
Rusya ile yapılan işlerin başka boyutu da vardır. Rusya’nın “Ulusal Cephe” (Fransa), “Forza Italia” ve “Kuzey Ligi” (İtalya), “Birleşmiş Solcular” ve “Podemos” (İspanya) siyasi partilerle ilişkileri çok önem kazanmıştır. Bu partilerin kendi ülkelerinde etkisi yükselirken, Rusya menfaatlerine lobicilik yapma olanakları da yükseliyor.Yakın zamanda İlk Çek-Rus Bankasından 11 milyon dolar kredi alan “Ulusal Cephe” partisiyle meydana çıkan skandal ve Salvini’nin “Kuzey Ligi”nin de Rusların parasını borç aldığı şüpheleri, bu partilerin güttükleri amaçlar bir çok soru ortaya çıkarıyor.
Ayrıca, bazı medyaların Rusya-Ukrayna savaşını nasıl aydınlattıkları konusu endişe uyandırıyor. Fransa, İspanya ve İtalya’daki uzmanların Ukrayna hakkında objektif bilgileri verdiklerine rağmen özellikle İtalya’daki çoğu medya, haberlerini Kremlin’e uyan TACC veya RİA “Novosti” gibi Rus haber ajanslarından almaktadır.
Yazar: Leonid Litra, Dünya Politikası Enstitüsü analisti
No Responses to “İtalya, İspanya ve Fransa: Putin ile Avrupa Birliği arasındaki seçim”